Yazar Olmak ve Yazmak İstemek Arasındaki Fark…
Yazar olmak, doğal bir yeteneğin olduğu gibi aktarılmasıyla değil, bu yeteneği besleyen kaynakları ve disiplinli bir çalışmayı gerektirir. Bilinen ve sevilen yazarların hiçbiri bir anda yazmaya başlamamıştır. Her birinin kendine has bir çalışma düzeni vardır. Bazen en iyi yazarların bile tıkanma yaşadıklarını, bunu çözmek için her gün düzenli yazarak sınırlarını keşfedip onların ötesine geçtiklerini biliyoruz.
Yazı atölyelerinin ve yazı evlerinin bu konudaki en büyük desteği size bu alışkanlığı zorlanmadan kazandıracak olmasıdır. Yani hiçbir atölye size yazacağınız kurguyu ya da ilhamı vermez ancak yazmanız için gereken disiplini ve teknik gereksinimleri sağlar. Eğer bazı tıkanıklıklar yaşıyor ya da kendinizi geliştirmek için yardım arıyorsanız doğru ve deneyimli bir yazı atölyesinden yararlanabilirsiniz.
Yazar olmak demek ilham perisinin gelmesini beklemek değildir. Yazının başına oturmak için, ilham gelmesini beklemeyin.
İlham çok tesadüfî bir andır ve kim en büyük hayalini tesadüflere bırakmak ister ki? İşi şansa bırakmayın. Biraz yazma rutini herkese iyi gelir. Kendinize sadece birkaç şarkıdan oluşan bir çalma listesi hazırlayın. Siz yazarken aynı müzikler çalsın dursun. Bir süre sonra beyniniz o müziklerle yazma eylemini eşleştirecektir. Böylece dilediğiniz zaman yazma atmosferini kendi elinizle yaratabileceksiniz. Aynı amaçla kokulu mum, bir yüzük ve özel bir içecek de seçebilirsiniz. Önemli olan, bu seçimizi sadece yazarken kullanmaktır. Mesele basit, belli uyarıcıların yazının dünyasına yeniden girmemiz için bizi güdülemesi…
Kahramanlarınızı İyi Tanıyın
Bir roman üzerinde çalışıyorsanız kahramanınızın ve diğer karakterlerinizin psikolojik arka planları üzerine düşünün. Bu hikâye içinde en çok neden korkuyorlar, en çok neye sahip olmak istiyorlar ve sahip olmak istedikleri o şey için nelerden vazgeçecekler? Kahramanınızın hayatında gezintilere çıkın. Anlattığınız hikâye ne kadarlık bir süre içinde geçecek ve siz bu zamanı nasıl akıtacaksınız? Akışınız ile olayların sıralanışı ne şekilde kurgulanırsa, hikâyeniz gerçekten merak uyandırıcı bir şekilde okunur?
Okurun varlığını unutmayın. Yazdıklarınızı birileri okuyacak. Peki ama kim, neden okuyacak? Okurunuza ne vadediyorsunuz? En heyecanlı sorular… Bu sorular, romanınızın yapısını kurarken savrulmamanızı sağlayacak.
Kitap sadece gözle okunmaz. Kitap okumak fizyolojik süreçleri de kapsar. Kokular, ısı, tatlar ve hatta heyecan, korku, merak… Hikâyenize bedensel süreçleri de gözden geçirerek bir daha bakın. Okurun gözleri nerede büyüyecek, nerede oturuşunu değiştirip dikleşecek… Bunu, planlamanıza dâhil edin.
Bazen Her Şey Yazıp Bitirdikten Sonra Başlar
Son olarak, size inanan bir yayınevi bulun! Yazdıklarınızı çekmecede tutmak (artık bilgisayarda diyelim) istemiyorsanız, sözcüklerden oluşan sesinizi birilerine ulaştırmak için doğru bir yayınevi araştırması yapın. En değerli yazarların yıllarca olumsuz yanıtlar alarak sonunda pes ettiğini biliyoruz hatta şu an başarısını tartışmadığımız yazarların, eğer günümüzde yaşasalardı bir yayınevine dosya bile gönderemeyeceğini de… Bütün bunlar sizin daha en başta hayallerinizi sınırlamaktan öteye gitmeyen sorunlar. Çok iyi bir eser yaratmanız, yazar olmak için yetmeyebilir. Bu noktada yıllarca sürecek bir dayanışma ve desteği iyi bir yayınevinden bulabilir, eserinizi okurla buluşturabilirsiniz. Ve yeni nesil yayın dünyasında biliyoruz ki ‘kişisel yayıncılık’ ile kendi şansınızı yaratabilirsiniz.